Terörsüz Türkiye Projesi Üzerine

Cumhurbaşkanı ERDOĞAN“inşa edeceğimiz en büyük eser” diye nitelediği “Terörsüz Türkiye” projesini mealen şöyle tanımlıyor: “Türkiye; diplomaside, ekonomide, ticarette, turizmde ve diğer alanlarda artık yeni bir ligde mücadele etmektedir. Büyük bir gururla ifade etmek isterim ki “Terörsüz Türkiye” ile inşallah en büyük eserimizi inşa edeceğiz.

Dünya kabuk değiştirmekte, eski nizam çatırdamakta, coğrafyamızda ise merkezinde Türkiye’nin yer aldığı yepyeni bir denklem kurulmaktadır. Tarih; Türk, Kürt ve Arap’ı çözülmez, dağılmaz şekilde birbirine sıkıca bağlamıştır. Malazgirt; Türk, Kürt, Arap’ın ortak zaferidir. Çaldıran; Türk, Kürt, Arap’ın ortak zaferidir. Ridaniye; Kudüs’ün fethi; İstanbul’un fethi; daha nicesi ortak zaferimizdir. Biz bu coğrafyada ittifak yapınca büyüdük, güçlendik, cihana hükmettik. Ancak dağılınca hep beraber fetreti yaşadık. Birbirimize düştüğümüzde zayıfladık, geriledik. Dikkat edin, bunu hasımlarımız çok iyi biliyor. Bunu emperyalistler gayet iyi biliyor. Böl, parçala, yönet. Asırlardır bu kirli oyunu oynamayı çok ama çok iyi biliyorlar. Onun için aramıza cetvelle çizer gibi sınırlar çizdiler. Onun için aramıza nifak soktular, fitne soktular. Bizi birbirimizden uzaklaştırmak, koparmak için uğraştılar. Bizi birbirimize düşman etmek için ellerinden geleni yaptılar. Bizim farkında olmadıklarımızın onlar farkında. Onlar çok iyi biliyor ki Türk, Kürt, Arap birlikte hareket ederlerse büyük güç olurlar. Bölgeye barış gelir, huzur gelir, refah gelir ve işte bunu engellemek için her yola başvuruyorlar. Kardeşliğimize pusu kurmaya ısrarla devam ediyorlar. Birlikteliğimize, dayanışmamıza engel olmak için her yolu deniyorlar. Kimileri ihanetle, kimileri cehaletle bu ayrışmayı körüklüyor. Şunu hiçbir zaman unutmayacağız; Kürdü, Türk’ten ayırırsan yalnız kalır ve yutarlar. Türkü, Kürt’ten ayırırsan, Arap’tan ayırırsan yalnız kalır, zayıflar. Onun için içeride de dışarıda da ayrıştıran, uzaklaştıran, kutuplaştıran, bölen, parçalayan değil, birleştiren olacağız. Başkaları ne yaparsa yapsın biz inadına kardeşliği savunacağız. “Terörsüz Türkiye” gerçekleştiğinde milletimizin başına musallat olan 40 yıllık musibetten ilanihaye kurtulacak, bölgemizin kalıcı huzura kavuşmasını sağlayacağız. Biz terörü, şiddeti, silahı tamamen terk edene suhuletle yaklaşırız. Ayaklarımızı yere sağlam basıyoruz. Her meseleyi en ince detayına kadar analiz ediyor, istişare ediyoruz. İlgili kurumlarımızla, tecrübeli arkadaşlarımızla her konuyu, hiçbir boşluk bırakmadan, hiçbir ihtimali göz ardı etmeden çok kapsamlı bir şekilde düzenli olarak değerlendiriyoruz. Temkinliyiz, tedbirliyiz, sabırlıyız ama aynı zamanda iyimseriz, umutluyuz. Milletimizi on binlerce canını, trilyonlarca dolarlık kaynağını yutan 40 yıllık terör girdabından tamamen çıkarmakta kararlıyız.Türkiye Cumhuriyeti Devleti gündemine hakimdir. Üstelik bugün Allah’a hamdolsun her bakımdan çok daha güçlüyüz. Bölgemizde terör kullanım süresi bitmiştir. Yabancı aktörlere bel bağlama dönemi kapanmıştır. Türkiye kutup başı olarak yeni dönemde hak ettiği konuma hızla gelmektedir. Terör meselesini tamamen geride bıraktıktan sonra Türkiye bambaşka bir Türkiye olacak, huzur daha da artacak, kalkınma daha da hızlanacak, demokrasi daha da güçlenecek, kardeşlik daha da perçinlenecek, yarım asırdır Türkiye’nin ayağına vurulmuş prangayı söküp atacak inşallah menzile daha güçlü ilerleyeceğiz.”[1] 

Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’ın “Terörsüz Türkiye” temennilerine katılmamak akıl kârı değildir elbette. Ancak bunun nasıl mümkün olacağına dair muktedirin proje hakkındaki açıklamalarında herhangi bir emare de maalesef bulunmamaktadır. PKK; Türkiye’ye yönelik terörden neyin karşılığında vazgeçecektir? ÖCALAN’ın, DEMİRTAŞ’ın ve diğer tutuklu-hükümlülerin serbest bırakılması karşılığında mı? DEM Partiden belediye başkanı seçilen insanların görevden alınıp, yerine kayyım atanması uygulamalarına son verilmesi karşılığında mı? Kürtlerin anadilde eğitim hakkı başta olmak üzere temel-doğal hak ve özgürlüklerinin tanınması karşılığında mı? Kürtlere her hususta eşit-yurttaş muamelesi gösterilmesi karşılığında mı? Yoksa ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin geleceğe matuf aşamalarına uygun zemin oluşturmak maksadıyla bölgesel Kürt unsurlarının Suriye’deki “en büyük silahlı güç” Suriye Demokratik Güçleri (PYD-YPG) etrafında birleşmelerine Türkiye’nin ses çıkarmamasını temin karşılığında mı? Mevhum süreç başladı başlayalı Türkiye’de iktidar çevreleri niçin artık Suriye’deki Kürt güçlerine PYD-YPG terör örgütü demekten vazgeçmiş, Suriye Demokratik Güçleri demeye başlamıştır? PKK, PYD, YPG, PJAK, vs. vs. gibi Kürt örgütlerini her türlü silahla destekleyen, eğiten, donatan ABD; malum örgütlerin terörden vazgeçmelerine niçin müsaade edecekmiş? Neyin karşılığında? Konunun çetrefilliğini AKP eski milletvekili Şamil TAYYAR şu cümlelerle dillendirmektedir: “Tuhaf şeyler oluyor, izaha muhtaç, bilenlerin anlatması gereken. Terör örgütü PKK tüm bileşenleriyle tasfiye olacaktı. Oysa YPG, Suriye’de ‘Kuzey Irak’ benzeri ‘özerk’ statüye kavuşturulmak isteniyor sanki. ABD; YPG’ye sözde DEAŞ’la mücadele kılıfı altında 130 milyon dolar yeni kaynak hazırlıyor. ABD ve Fransa özel temsilcilerinin gözetiminde Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet ŞARA, YPG lideri Mazlum ABDİ ile bir araya geliyor, gündem, YPG’nin yeni statüsü. ŞARA/ABDİ arasında daha önce imzalanmış mutabakat metni hiç uygulanmıyor. YPG mevcut idari ve askeri sınırlarını koruyor. Şam yönetimi, petrol ve doğal gaz gelirlerini YPG’yle paylaşmaya devam ediyor. PKK’nın bazı ağır silahları ve kimi kadroları YPG’ye transfer ediliyor. Eğer, PKK, YPG kisvesiyle Suriye’de devletleşecekse, Türkiye için tehdit olmaya devam edecektir. İsrail, ABD ile birlikte 4 ülkenin (Türkiye, İran, Irak, Suriye) ortasına yerleşecek. Muhtemelen, ilk aşamada İran, sonrası Türkiye’yi bölmeye, Ortadoğu’nun yeni haritasını çizmeye çalışırken, ihtiyaç duyacakları kara gücünü buradan temin edecekler. Türkiye, bu tehlikeli oyuna asla izin vermemelidir. Gördüğüm kadarıyla devlet içinde bu projeye destek verenler ağırlıkta ve güçlüler. Çok yazık.”[2]

Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’a göre; “Terörsüz Türkiye” sürecini, PKK’nın mahpus lideri Abdullah ÖCALAN’a yaptığı cesur ve ezberleri bozan çağrısıyla cumhur ittifakı ortağı Devlet BAHÇELİ, başlatmıştır. BAHÇELİ’nin 22 Ekim 2024 tarihindeki TBMM Grup Toplantısı konuşmasında seslendirdiği bahis mevzuu çağrı şu şekildedir: “Ne ABD ne AB ne Irak ne Suriye ne de bir başka ülkeyle birlikte içimizdeki bazı mihrakların, Kürt kardeşlerimizin sözcüsü ve vasisi olması asla ve kata mümkün değildir. TBMM’de her meselenin ele alınıp milli ve müşterek akılla çözümü mümkün ve hatta mecburidir. Eğer terörsüz bir siyaset, terörsüz bir ülke, terörsüz bir gelecek hususunda herkes ittifak halindeyse o halde değil elimizi taşın altına koymaya, gövdemizi koymaya varız ve buradayız. Geçen haftaki grup konuşmamda demiştim ki; Türkiye’ye getirilirken, ‘her türlü hizmete hazırım’ diyen terörist başı, buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin. Bu çağrımın içyüzünü henüz anlamayan, anlasa bile işine gelmediğinden saptırmaya çalışanlar çok sayıdadır. Türk ve Türkiye Yüzyılında terörü sıfırlamak, milli birlik ve beraberliği çelikleştirmek amacına matuf hüküm cümlem şöyledir: Terörist başı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz diyenlere de sesleniyorum; Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, “Umut Hakkı”nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne de Edirne, adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız. Vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız. Türkiye ve Türk milleti için her fedakârlığı yapmaya, her çileye katlanmaya, lazım gelen her adımı atmaya kararlıyız, inançlıyız, tarih huzurunda diyorum ki yeminliyiz. Yeni Yüzyıl, Yeni Hayat, Yeni Türkiye temelinde bagajları boşaltalım ve milli ülküleri hep birlikte yakalayalım.”[3]

Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’ın ifadeleriyle “BAHÇELİ, kendisinin ve partisinin yarım asrı aşkın siyasi kariyerini ortaya koyarak bu cesur çağrıyı yapmıştır.” Doğrusunu söylemek gerekirse hafıza-i beşer nisyan ile malûl değilse şayet BAHÇELİ’nin yaptığı çağrıyla hem kendisinin hem de partisinin yarım asrı aşkın siyasi kariyerini ortaya koyduğu açıktır. Dahası BAHÇELİ bununla da yetinmemiş, kırk yıl boyunca terörist-başı, bebek katili, cani, vs. vs. diye bin bir çeşit sıfatla tavsif ettiği ÖCALAN’a, ÖCALAN’ın bilahare yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” mukabilinde PKK’nın Kurucu Önderi” dahi diyebilmiştir. Kurucu Önder” tamlamasının zihinlerdeki çağrışımının hayli müspet olduğu düşünülürse, değişimin bu kadarına “Pes doğrusu.” dememek, pek de mümkün görünmemektedir. Böylesi değişimlerin, Türkiye Barolar Birliği sabık başkanı Metin FEYZİOĞLU’nu hatıra getirmesi çok mu yanlış acaba? AKP’nin iktidara geldiği ilk günlerde, haddini aşarak Başbakan ERDOĞAN’la münakaşa etmeye kalkışan Metin FEYZİOĞLU bilahare, her ne hikmetse yüz seksen derece değişmiş ve AKP, ERDOĞAN taraftarı kesilmişti?! “FEYZİOĞLU’nun bir açığını yakalamışlardır, o da ‘dön baba dönelim, hacılara gidelim’ şarkısını söylemeye başlamıştır.” diyenler, belki de doğru tahminde bulunuyorlardır?! Eğri oturup, doğru konuşmak gerekirse FEYZİOĞLU dönüşüm sayesinde nemayı da kapmadı değil hani?! Mucizevi değişim sonrası Türkiye Barolar Birliği başkanlığını kaybettiyse de “Büyükelçi” statüsünü kazandı. “Devlet, kamu kaynaklarını dağıtım vasıtasıdır.” diyenlerin kulakları çınlasın… Muhalefetteyken BAHÇELİ de ERDOĞAN’a; ÖCALAN, PKK, terör, vs. vs sebebiyle az şey söylememişti tabi.[4] Her neyse hafıza-i beşer nisyan ile malûldür?!

Devlet BAHÇELİ; terör hükümlüsü Abdullah ÖCALAN’ı Türkiye Büyük Millet Meclisine, gelsin konuşsun diye davet edince, DEM Partiden oluşturulan heyet İmralı’ya gönderilmiş ve ÖCALAN’dan “Terörsüz Türkiye” projesi için istenen açıklama 25 Şubat 2025 tarihinde gelmiştir. ÖCALAN’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” şu ifadeleri içermektedir: “PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. Asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkârı, başta ifade özgürlüğü olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur. Teori; program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkârının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır. Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarih boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir. Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir. Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır. Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır. Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur, olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir. Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır. Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum. Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir. Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz ki pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir. Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim.”[5]

DEM Parti çevreleri “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın nasıl ortaya çıktığını şu şekilde değerlendirmektedir: “Sayın Abdullah Öcalan ile devlet yetkilileri arasında Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümü için Ekim 2024’te görüşmeler başladı. Üç kişilik DEM Parti İmralı Heyeti belirlendi. Sayın Öcalan bu heyet aracılığıyla öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a ve de DEM Parti’ye mesajlar gönderdi. Bu mesajlar DEM Parti tarafından muhataplarına ulaştırıldı. Ayrıca diğer siyasi partiler, STK’lar ve kanaat önderleri ziyaret edildi. Bu görüşmelerin sonuçları İmralı’ya iletildi. Sayın Öcalan PKK, PAJK, Rojava ve Avrupa’ya ayrı ayrı mektuplar kaleme aldı. Aynı zamanda YNK, KDP ve diğer Kürt partilerine de sözlü mesajlar gönderdi. İmralı Heyeti ve siyasi parti temsilcilerinden oluşan geniş bir heyet mektup ve mesajları yerine ulaştırdı ve gerekli görüşmeleri yaptı. Bu temasların neticesinde Rojava merkezli Ulusal Birlik Konferansı gerçekleşti. Sayın Öcalan, 27 Şubat’ta, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile silahlı mücadelenin bitirilmesi ve örgütün kendini feshetmesi çağrısını yaptı. PKK, 2025 yılının Mayıs ayında bu çağrıya olumlu cevap vererek ve 5-6 Mayıs’ta 12. kongresini toplayarak fesih kararını duyurdu. Sayın Öcalan, demokratik çözümün önünü açmak için sorumluluk ve inisiyatif alarak gerekli adımları attı ve atmaya da devam etmektedir.”[6]

ÖCALAN’ın çağrısıyla ilgili olarak CHP Genel Başkanı Özgür ÖZEL  de şu beyanda bulundu: “Ben iktidar partisinin ve ülkenin Cumhurbaşkanının milletin aklıyla alay etmesini doğru bulmuyorum. Bir yandan bir yılı aşkın süredir bir müzakereyi yürüteceksiniz, yapılan görüşmelere devlet adına birisi tam yetkili, dört kişilik bir heyet eşlik edecek, bu konudan dakika dakika haberiniz olacak; Anayasa Mahkemesi’nin bir üyesi, Yargıtay’dan üyeler, yüksek hakimlerin bulunduğu 20′nin üzerinde hukukçudan oluşan bir masa, bir yerde çalışma yapıyor olacak sizin bilginizle ama siz süreci BAHÇELİ başlattı benim haberim yoktu tavrı takınacaksınız. İyi sonuçlar olursa bana yarasın, kötü sonuçlar olursa uzak durayım, yaklaşımı doğru değildir. Bu millet böyle kandırılabilecek, zekası hafife alınabilecek bir millet değil. Aktörlerin pozisyonları belli, bir kişinin pozisyonu güya belli değil. Her şeyi biliyor da işine gelince duyan, işine gelmeyince kulağı sağır olan büyükbaba numarası yapıyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim pozisyonumuz şöyledir: Bu ülkedeki insanların yararına, kan akmayacaksa, şehit gelmeyecekse, bu ülke bütün varını-yoğunu harcadığı terör belasından kurtulacaksa, insanların yüzü gülecekse, analar ağlamayacaksa, barış gelecekse, artık Kürtler yaşadıkları bu sorunlardan kurtulacaksa, kendilerini bu ülkenin tam ve eşit vatandaşları hissedecekse biz orada varız.”[7]

“Terörsüz Türkiye” projesiyle alakalı sürecin nasıl başladığı hususunda iktidar ve muhalefet taraflarından yapılan açıklamalar muhtelif ise de hangi şartlarda gerçekleşebileceğine dair suale verilebilecek cevaplar dikkate alınırsa Özgür ÖZEL’in beyanatının doğruluk ihtimalinin daha yüksek olduğu açıktır. Kamu idaresiyle ilgili meselelerde, “Aslında böyle bir planımız yoktu ama birdenbire, kendiliğinden gelişiverdi.” türü açıklamaların hakikate tekabül etme ihtimali çok çok düşüktür. Kaldı ki planlanmış olmasında herhangi bir beis de yoktur. AKP temsilcilerinin ilk günlerdeki ikircikli tavrının gerçek nedeni olsa olsa önceki seçim döneminde yürüttükleri propaganda faaliyetlerinde CHP’yi PKK’yla ve DEM Parti ile işbirliği içerisinde gösterme manipülasyonlarına kalkışmış olmalarıdır. “KILIÇDAROĞLU’nu Kandil destekliyor.”, “KILIÇDAROĞLU seçilirse APO’yu serbest bırakacak.”, CHP’liler gece-gündüz DEM’leniyorlar.” türü yalanlara tevessül edip, sonra da o yalanları gerçeğe dönüştürmeye çalışmak hakikaten de AKP için endişe verici olmalı. Öyle ya AKP seçmeni yanılır da hani aldatan bizden değildi derse ne olacak?! Allah’tan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı var da AKP seçmeninin Özgür ÖZEL’e inanmasına engel oluyor?! Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı hemen devreye girdi ve şu “inandırıcı” açıklamayı yaptı: “Abdullah Öcalan’ın örgüte yönelik yaptığı çağrı için ortaya atılan ‘Bir yıla aşkın süredir müzakere yürütülüyor. Anayasa Mahkemesi’nin bir üyesi, Yargıtay üyeleri, Yüksek Hakimlerin bulunduğu 20’nin üzerinde hukukçudan oluşan bir masa çalışmalar yapıyor.’ iddiaları kesinlikle doğru değildir.  Öcalan’ın ‘silah bırakma ve örgütün kendisini feshetme çağrısı’ karşılığında Devletle herhangi bir anayasal/yasal değişiklik pazarlığı söz konusu değildir. Terörsüz Türkiye’ye doğru olumlu adımlar atılmasını engellemek isteyenler tarafından yürütülen/yürütülecek olan dezenformasyon faaliyetlerine itibar edilmemelidir.”[8]

“Terörsüz Türkiye” projesi için iktidarın Abdullah ÖCALAN’dan istediği fesih çağrısına, PKK da topladığı kongrede olumlu cevap verince, sürecin “silah bırakma aşaması”na geçilmek üzere ÖCALAN’ın 19 Haziran 2025 tarihli videolu mesajı devreye sokulmuştur. Bahis mevzuu mesajda ÖCALAN şu ifadelere yer vermektedir: “Değerli yoldaşlar; Komünalist yoldaşlık hareketimizin geldiği aşamayı, yaşadıkları somut durumu, sorun ve çözüm yollarına ilişkin kapsamlı bir mektupla tekraren de olsa açıklayıcı ve yaratıcı yanıtlar vermeyi, sizlere karşı etik bir görev saymaktayım. 27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını savunmaya devam etmekteyim. Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim. Gelinen nokta oldukça değerli ve tarihi nitelikte sayılmak durumundadır. Bu arada köprü ilişkide bulunan yoldaşların çabası aynı değerde ve takdire şayandır. Tüm yaşanan gelişmeler sonunda tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘Kürdistan Devriminin Yolu’’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir. Sadece Kürt tarihsel toplumu için değil, bölgesel ve küresel toplum için de tarihsel toplumsal bir içerik taşıdığına inanmaktayım. Tarihi manifesto geleneğinin başarılı bir örneğini teşkil ettiğinden kuşku duymamaktayım. Tüm bu gelişmelerin İmralı’da gerçekleştirdiğim görüşmeler neticesinde yaşandığını açıkça belirtmek durumundayım. Görüşmelerin özgür irade temelinde yürütülmesine azami dikkat gösterilmiştir. Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır. Bu aşamanın ve gerekli adımların da tarihi nitelikte olduğunun önemle belirtilmesi, anlaşılması ve gereklerine bağlı kalınması, yol alınması açısından kaçınılmazdır. Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir. Siyaset boşluk tanımayacağına göre, boşluk, Barış ve Demokratik Toplum başlıklı program, ‘demokratik siyaset’ stratejisi ve temel taktik olarak bütüncül hukukla doldurulmak durumundadır. Tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz. Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Kısır mantıklı, önce sen-ben kısırlığına düşmeden, adımların atılmasında dikkat ve hassasiyetin gösterilmesi şarttır. Atılan adımların boşa çıkmayacağını biliyorum. Samimiyeti görüyor ve güveniyorum. Dolayısıyla daha da pratik ve somut kilit açıcı adımlara geçilmeye çalışılmaktadır. Benim tarafımdan ileri sürülen tezlerin belli başlı olanları şunlardır: Herkesin üzerine düşeni yapması, Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılması, pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür. Tüm anlatılanlardan çıkarılan sonuç; PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir. Gelinen tarihi noktanın daha da ileriye götürülmesi beklenmektedir. Gerek TBMM ve komisyon için anlam ifade edecek, gerek kamuoyundaki şüpheleri giderecek ve sözümüzün gereğini karşılayacak şekilde silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir. Meclisin çatısı altında bulunan DEM, diğer partilerle birlikte bu sürecin başarıya ulaşması için üzerine düşeni yapacaktır. Bu arada tüm karar metinlerinde vazgeçilmez bir şart olarak benim özgür kalma durumuma gelince; biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir. Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum. Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor. Sürece yönelik her türlü eleştiri ve önerilerinizi, katkılarınızı dört gözle beklediğimi belirtmeliyim. Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim. Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım. Daimi yoldaşça selam ve sevgiyle kalın.”[9]

PKK’nın “silah bırakma” merasimi/müsameresi 11 Temmuz 2025 tarihinde Kuzey Irak’ın Süleymaniye vilayeti sınırları içerisinde yer alan Surdaşi bölgesindeki Casene mağarasında sahnelendi. Silah bırakan PKK’lılar adına Eş Başkan Bese Hozat şu mesajı seslendirdi: “Halkımıza ve Kamuoyuna; Demokratik değişim ve dönüşüm sürecine ivme kazandırmak üzere oluşan Barış ve Demokratik Toplum Grubu olarak; burada bulunan ve tarihi demokratik eylemimize tanıklık eden herkesi saygıyla selamlıyoruz. Kürt varlığına yönelik inkâr ve imha amaçlı saldırılara karşı savaşmak amacıyla farklı tarihlerde PKK’ye katılmış ve silah kuşanıp farklı bölgelerde mücadele etmiş biz kadın ve erkek özgürlük savaşçıları, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 19 Haziran 2025 günü açıklamasında dile getirdiği çağrıya cevap olarak bugün buraya geldik. Gelişimiz aynı zamanda Önder Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 günü açıkladığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, 5-7 Mayıs günlerinde yapılan PKK 12. Kongre kararları temelindedir. Barış ve Demokratik Toplum sürecinin pratik başarısı için bir iyi niyet ve kararlılık adımı olarak ve bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizi, demokratik siyaset ve hukuk yöntemiyle yürütmek amacıyla ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde sizlerin huzurunda silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz. Attığımız bu adımın başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm halkımıza, Türkiye ve Ortadoğu halklarına ve tüm insanlığa hayırlı olmasını, barış ve özgürlük getirmesini diliyoruz. Önder Abdullah Öcalan’ın “Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum” ifadesine yürekten katılıyor ve bu tarihi ilkenin gereğini yerine getiriyor olmaktan büyük gurur ve onur duyuyoruz. Biliyoruz şimdiye kadar hiçbir şey kolay, bedelsiz ve mücadelesiz olmadı; tersine her şey her gün ağır bedeller ödeyerek ve dişle-tırnakla mücadele ederek kazanıldı. Elbette bundan sonrası da zorlu bir mücadele ile olacak. Bu gerçeği çok iyi biliyoruz, bu temelde yeni başarılar ve demokratik kazanımlar elde etmek üzere, Önder Abdullah Öcalan’ın fikir ve paradigmasına yürekten inanıyor, kendimize ve yoldaşlar topluluğu olarak kolektif gücümüze güveniyoruz. Dünyada faşist baskı ve sömürünün arttığı, bölgemiz Ortadoğu’nun kan gölüne döndüğü ve halkımızın barış içinde özgür, eşit ve demokratik bir yaşama her zamankinden daha fazla ihtiyacının olduğu bu ortamda attığımız bu tarihi adımın büyük önemini, doğruluğunu ve aciliyetini görüyor ve hissediyoruz. Umuyoruz ki herkes, kadınlar ve gençler, işçi ve emekçiler, sosyalist ve demokratik güçler, tüm halklar ve insanlık da attığımız bu barış ve demokrasi adımının tarihi değerini görür, anlar ve takdir eder. Bunlar temelinde halkımızın yaşadığı acının sorumlusu olan tüm bölgesel ve küresel güçleri, halkımızın son derece meşru ve demokratik ulusal haklarına saygı göstermeye, barış ve demokratik çözüm sürecine destek vermeye davet ediyoruz. Başta kadınlar ve gençler, işçi ve emekçiler olmak üzere tüm halkları, demokratik ve sosyalist güçleri, aydın, yazar, akademisyen, hukukçu, sanatçı ve siyasetçileri attığımız bu tarihi adımı doğru anlayarak, bizimle, halkımızla dayanışmaya çağırıyoruz. Yine Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü için daha aktif mücadele etmeye, küresel düzeyde demokratik, sosyalist enternasyonal mücadeleyi ve dayanışmayı geliştirip, güçlendirmeye çağırıyoruz. Halkımızı ve tüm siyasi güçlerini, yaşadığımız tarihi sürecin özelliklerini ve Önder Apo’nun geliştirdiği Barış ve Demokratik Toplum sürecini doğru anlayarak, her alandaki eğitsel, örgütsel, eylemsel görevleri başarıyla yerine getirmeye, demokratik yaşamı geliştirmeye çağırıyoruz. Zulüm ve sömürü son bulacak, özgürlük ve dayanışma kazanacaktır. Barış ve Demokratik Toplum süreci mutlaka başarıya ulaşacaktır.[10] Kuşkusuz bu tarihi girişimin başarıya ulaşması için çok ciddi hukuksal reformlara ihtiyaç var; yasal ve anayasal düzenlemelere. Gerekliliktir bunlar.”[11]

“Terörsüz Türkiye” projesinin; bir proje olarak güzelliğinden şüphe edilmesine lüzum yok elbette. İktidarını muhafazaya çalışan AKP’nin yapmayı arzuladığı anayasa değişikliği için DEM Partilileri iknâya (kandırmaya) uygun düşeceği de ortada?! Ancak gerçekleştirilebilir olup olmadığına, teorik bir tasarımdan hareketle karar verilemeyeceği de apaçık. Zira Türkiye’ye yönelik terörün yalnızca Türk Devleti ve PKK diye görülebilecek iki tarafı yoktur. Aynı şekilde terörün tek kaynağı “Kürt Sorunu” da değildir. “Kürt Sorunu”nun teşekkülünde AKP öncesi siyasi iktidarlar tarafından yürütülen seksen yıllık etnik inkâr politikalarının ve eşitlik karşıtı icraatların azami katkıyı sağladığı kabul edilebilir ise de terörün asıl kaynağının hem Türkiye hem de Orta Doğu-İslam Dünyası üzerinde hegemonya tesis etmek isteyen (tesis eden) ABD, Avrupa, Rusya gibi güçler olduğu da görmezlikten gelinmemelidir. Son yıllarda terör örgütleri üzerindeki asıl dominant gücün ABD olduğu dikkate alınırsa terörün bitip bitmeyeceğine karar verecek olan asıl gücün de yine ABD olacağı besbellidir. Dolayısıyla AKP iktidarının “Terörsüz Türkiye” projesinin başarısı da ABD’ye bağlıdır. Anlaşılan o ki Cumhurbaşkanı ERDOĞAN da zaten “Süreci, Irak ve Suriye’deki Kürt kardeşimizle de görüşüyoruz. Türkiye’deki bu gelişmeler, hele hele dünkü (11 Temmuz 2025) atılan adımlar (silah yakma görüntüleri) Irak’ta çok farklı sesler meydana getirdi. Suriye’deki Kürt kardeşlerimizin de huzur, barış ve emniyet içerisinde yaşaması bizim olmazsa olmazımızdır. ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi olan Tom BARRACK da Suriye’de, Suriye Demokratik Güçleri Temsilcisi Mazlum ABDİ ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet ŞARA ile görüşmeler, toplantılar yaptılar ve oradan verilen mesajlar da gerçekten çok çok olumluydu, bizler için de sevindiriciydi. Terörsüz bir iklimin süratle oluşması için yeni Suriye hükümeti ile ve uluslararası ortaklarıyla da birlikte çalışmayı sürdürüyoruz. Orada da terör defterinin kapanacağına, kardeşliğin, birlik, beraberlik ve bütünlüğün kazanacağına yürekten inanıyorum.”[12] derken, tam da bu noktaya işaret etmektedir.

 

[1] Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, Teşkilat Akademisi Liderlik Okulu Program Konuşması, 15 Mayıs 2025.

[2] @samiltayyar27 / 9 Temmuz 2025

[3] https://www.mhp.org.tr/htmldocs/genel_baskan/konusma/5354/index.html

[4] https://www.youtube.com/watch?v=-kcc5n4lk-c

[5] https://www.demparti.org.tr/tr/baris-ve-demokratik-toplum-cagrisi/20769/

[6] https://www.demparti.org.tr/tr/baris-ve-demokratik-toplum-bulusmalari/22045/

[7] https://tr.euronews.com/2025/02/28/

[8] https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/terorsuz-turkiye-hedefi-icin-calismalar- 02. 03. 2025

[9] https://www.youtube.com/watch?v=g6VvJedBvXY

[10] https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/110720256

[11] https://x.com/firatfstk/status/1943648961358598586

[12] https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/ 12.07.2025

 

Bu yazı Güncel Yazılar, Siyaset, WEB kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.