Müftülere Nikâh Yetkisi Laikliğe Aykırı mıdır?

Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının; ‘Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı’ ile müftülere nikâh kıyma yetkisi vermeye çalışması; Temmuz-Ağustos 2017’de Türkiye’deki kadim “laiklik” tartışmalarını bir kez daha gündeme getirdi… Hükümet, değişikliğin evlendirme işlemlerini kolaylaştıracağını, laikliğe aykırılığın söz konusu olmadığını savunurken; muhalefet düzenlemeye, laiklik ilkesine ve kadın haklarına aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıkıyor… Görünen o ki tartışmalarda kayda değer olan asıl konu, yeni kanun düzenlemesi falan değil, tarafların “laiklik” algısıdır… Açıkçası kavramın orijini ve tarihi serencamı dikkate alınmadığı takdirde Türkiye’de bu tartışmalar daha çok yapılacaktır… Demokratik hukuk devletiyle bağdaştırma noktasında her zaman kötü bir örnek teşkil etse de anavatanı Fransa’da laiklik; 1789 sonrası itibarıyla devletin yürütme, yasama ve yargı organlarının dinden bağımsız hale gelmesi anlamını taşır… Böyle bir talebin arka planında yatan hedefse imtiyazlılığın ortadan kaldırılması ve yurttaşların hukuki eşitliğinin sağlanmasıdır…

Laiklik teriminin Avrupa’da bugünkü geçerli anlamı ise kamusal varoluş özgürlüğüyle birlikte, dini aktivitelerin de diğer tüm sosyal aktiviteler gibi akıl temelli sivil hukuka (civil law) uygun olma zorunluluğudur… Demokratik hukuk devleti, icraatında herhangi bir dinî doktrine göre pozisyon almaz; ancak din mensuplarının dinî pratiklerini yok da saymaz… Kamu düzenini bozmadığı takdirde dinî organizasyonlara da dindar insanlara da karışmaz… Çünkü insanlar; dinî anlayışları tarafından herhangi bir siyasal ya da sosyal pozisyon almaya motive edilebilecekleri gibi ideolojik yaklaşımları tarafından da motive edilebilirler… Laik sistem için önemli olan, kamu hizmetinde tarafsızlık ilkesine uyulmasıdır… Dindar ya da değil, herhangi bir kamu görevini ifa eden yurttaşlar yeter ki görevleri esnasında herkese karşı tarafsız hizmet versinler… Zira demokratik hukuk devleti, bütün yurttaşların kanunlar karşısında eşitliğini vurgular… Dini, ideolojisi, etnisitesi ne olursa olsun herkesin yasalar önünde eşit olduğunu belirtir… Kamusal hizmet almanın da kamusal hizmet vermenin de kimsenin tekelinde bulunmadığını dolayısıyla da kimsenin imtiyazlı olamayacağını söyler… Kısacası laiklik; homojen olmayan toplumlarda yani farklılıklardan, bin bir çeşit inanç gruplarından (elbette grup olma zorunluluğu da yoktur) ya da etnisitelerden müteşekkil sosyal yapılarda düzeni sağlayacak, barışı temin edecek, tüm kesimlere eşit mesafede duracak olan hukukun akıl ekseninde tanzim edilmesi olup, bu anlamda demokratik hukuk devletinin de temel dayanağıdır…

Bu çerçeveden hareketle, siyasi cenahtan gelen açıklamalara bakıldığında laiklik algılarının ne olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: AKP temsilcileri şöyle diyorlar:

“Bazı vatandaşlarımızın dini hassasiyeti var. Diyorlar ki, ‘İslami manada bir dini nikâh lazım’. Vatandaşlarımız gidiyor, belediyede nikâh yaptırıyorlar, o nikâhı yaptırdıktan sonra da nikâh evrakını götürüp imamlara da imam nikâhı yaptırıyorlar. Malumunuz bizde imam nikâhının bir resmi geçerliliği yoktur. Vatandaşlarımızın işi kolaylaşsın diye, öyle düşünen vatandaşlarımızın diyelim, bir defada iki iş olmasın, isteyen gitsin müftüye.”

“Bir papazın önünde bir hahamın önünde evlilik yapınca geçerli oluyor, yine bir resmi memurun önünde yapılınca evlilik geçerli oluyor, bizim de milletimizin ve medeniyetimizin geleneklerinden süzülen ve toplumunda hakkını hukukunu koruyacak bir düzenleme olduğu takdirde buna da saygı duyulması lazım.”

“Herkes, yasal şartlara uymak kaydıyla resmi nikâhını dilediğine kıydırma hak ve yetkisine sahiptir. Bu değişiklik, laiklik ilkesine aykırı değildir; aksine tam da laiklik ilkesinin gereğidir; hukuk devletinin gereğidir.”

CHP temsilcileri de şöyle diyorlar: “Laiklik ilkesini her dakika ihlal etmenin bir başka boyutu. Müftülere nikâh kıyma yetkisi, hem Medeni Kanun’un başka bir şekle dönüştürülmesi hem de Anayasa’nın ‘Devlet, bütün vatandaşlarına eşit mesafededir, hiçbir şekilde ırk, mezhep ayrımı yapmaz’ ilkesine aykırıdır. Diğer mezheplerin, dinlerin temsilcilerine de bu hak verilecek mi? Bunu diğerlerine de verilsin anlamında söylemiyorum. O da laikliğe aykırı olacaktır.”

“İktidarın müftülüklere de resmi nikâh kıyma yetkisi veren kanun tasarısını tekrar tekrar gündeme getirmesi, yaşamakta olduğu çöküşü, sistematik tehditlerle bertaraf etmeye çalışmasıdır. Mevcut şartlarda, Türkiye’de evlendirme memuru sayısında bir sorun yoktur. Buna rağmen müftülüklere de bu yetkinin verilmesi sosyal hayata dini tahakkümün dayatılması içindir. Türkiye’de çocuk istismarlarının ve tecavüzlerin büyük çoğunluğunun dini nikâh kisvesi altında yapıldığı düşünüldüğünde bu tasarının nasıl bir gaflet olduğu daha rahat görülecektir. 12 yaşında imam nikâhına, 6 yıl sonra imamın kıydığı resmi nikâha, çocuk gelinlere izin vermeyeceğiz.”

“Bu topraklar dinine sahip çıkan, geleneklerine ve göreneklerine bağlı olan insanların evidir. Bu insanların yüzde 90’dan fazlası zaten Müslümandır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti bir Hukuk Devleti’dir. Hukuk devleti olmakla, kadınlar evlenirken Medeni Kanunla hakları güvence altına alınmıştır. Evlilik akdinin müftülerce yapılmasının önünün açılması din ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmasıdır. Bu da laiklik ilkesine aykırıdır.”

“İktidar bu ve bunun gibi uygulamalarla laik düzeni yavaş yavaş ve sinsice yok etmeye çalışmaktadır. Bir arada yaşamamızı sağlayan laikliğe açılan her gedik, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirecektir. Bugün daha net görüyoruz ki siyasi iktidarın son yıllarda ‘dava’ dediği şey laik düzenin yıkılması davasından başka bir şey değildir.”

“AKP iktidarı din istismarını git gide artırmakta, eğitimde cihadı dayatırken bir yandan da Medeni Kanunu ortadan kaldırmaya yönelik adımlar atmaktadır. Bu adım hiçbir şekilde kabul edilemez, mazur ve meşru görülemez. Müftülere resmi nikâh kıyma yetkisi verilmesi, laikliğin altına atom bombası koymaktır. Yapmak istedikleri düzenleme çocuk evliliklerinin, açıkça altını çizerek söylüyorum, çocuk tecavüzlerinin önünü açacaktır.”

“Dini hükümler, devlet düzenini ve toplumsal ilişkileri belirlemeye başlamışsa orda laiklik yoktur. İki ayrı hukuk sistemi varsa orada laiklik ve demokrasi yoktur. Bu düzenleme laik, demokratik hukuk sisteminin altına yerleştirilen dinamittir. Aydınlanmacı cumhuriyetin sonudur.”

Besbelli ki AKP, laikliği halkla iktidar arasına konulması gereken bir bariyer olarak görmezken; CHP tek parti tecrübesi ve halka rağmen halk için zihniyeti gereği öyle görmektedir… Bu durum AKP’nin niçin iktidarda CHP’nin de niçin muhalefette olduğunu çok net açıklamaktadır… Garip olan CHP’nin mevcut pozisyonunu rasyonel zannetmesidir… Böyle bir pozisyonu içselleştiren bir siyasi parti demokratik yöntemlerle iktidar olabilir mi? Demokratik yöntemlerle iktidarı hedeflemeyen bir siyasi partinin Batılı anlamda laiklikten, Aydınlanmadan söz etmesi inandırıcı mıdır? İktidara talip olmayan rasyonel bir muhalefet partisi düşünülebilir mi? Şayet iktidara talipse oylarına muhtaç olduğu halkın çoğunluğunun değerleriyle çatışarak netice elde etmesi mümkün müdür? Mümkün değildir ve tabiatıyla CHP de asla demokratik yöntemlerle iktidar olamayacaktır… Maalesef (!?) adalet yürüyüşleri de adalet kongreleri de fayda etmeyecektir…

“Ben başbakan olacağım.” İddiasıyla yeni bir muhalefet hareketi başlatan Meral AKŞENER’in konuyla ilgili yaklaşımına temas etmek gerekirse ne yazık ki onun için de iyi şeyler söylemek kabil değildir…  Şu ifadelere bakar mısınız? “Anayasamızın 174/4 maddesine göre; Medeni Kanun ile kabul edilen, evlendirme memuru önünde resmi nikâh, inkılap kanunlarındandır. Müftülere nikâh yetkisi; laik ve tek hukukun herkese uygulanacağından vazgeçmek, çok hukukluluğun önünü açmaktır. Toplum nikâh üzerinden de ayrıştırılacak, toplumsal birliğe zarar verilecektir. Bu düzenleme ilerleyen süreçte; çok eşliliğin ve çocuk gelinlerin de maalesef ki, önünü açar niteliktedir. İktidar sahiplerinin Cumhuriyetin kurucu değerleri ile hesaplaşmaya çalışmalarına öncelikle Asil Türk Kadınları izin vermeyecektir.”

Adalet ve Kalkınma Partisi ile aynı dili konuştuğunu dolayısıyla halkın dilini bildiğini söyleyen ve iktidar alternatifi olacağını iddia eden biri bu tür açıklamaları yapabilir mi? Bu dilin ne AKP’nin ne de halkın dili olduğunu bilmek için deha olmaya lüzum var mı? Apaçık ki kullanılan dil CHP’nin dilidir. Yeni muhalefet hareketi, CHP’nin tabanına hitap edecekse beyhude hareket olmaz mı? O dili, hiçbir zaman rızasıyla iktidar yapmayan halk, Meral AKŞENER’i niçin yapsın? CHP’ye alternatif olmanın iktidara alternatif olmak anlamına gelmediğini bilmemek neyle kabildir? Olsa olsa cehaletle… CHP’ye değil de MHP’ye alternatifse şayet, MHP kendini feshetmiş değil ki… Bir şeyin aslı dururken taklidine kim itibar eder? Kaldı ki insanların özgürlüğüne, eşitliğine ve değerlerine engel olan bir “laiklik” niçin savunulacakmış ki? Milliyetçilik ve muhafazakârlık iddialarında da bulunduğu için, hadi “insanlık bizde kalsın” deyip, Meral AKŞENER’e bir “sır” verelim: Demokrasilerde iktidara giden yol, halka yakın durmaktan geçer. AKP’ye alternatif olmak; en az onun kadar halktan olmak, en az onun kadar halkın değerlerini paylaşmak demektir… AKP’ye fark atmaksa ondan daha rasyonel ve ondan daha ahlaklı olmakla kabildir… Aksi beyhude gayrettir… CHP’ye herhangi bir “sır” veremeyeceğim, zira CHP’nin ıslahı kabil değildir…

Bu yazı Güncel Yazılar kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.