Klasik-geleneksel düşünürler umumiyetle devleti “ahlakî değerlerin tecessüm etmiş hali, müşterek iyiliğin en yüksek görünümü ve itaatin mutlak gerekli olduğu kutsal bir kefalet” şeklinde görüp, siyaseti de yöneten-yönetilen ilişkisine yönelik bir erdemli toplum projesi olarak değerlendirirken; modern düşünürler, onu ya “meşru şiddeti tekelinde bulunduran güç” yahut “egemen sınıfın baskı aracı” ve yahut da “soyguncu bir çete” şeklinde görüp, siyaseti de erdemsiz toplum projesi diye değerlendirmektedirler. Okumaya devam et